‘BARIŞTA DA SAVAŞTA DA ...’
SADECE ÖCALAN’I DİNLEYEN ÇOCUKLAR
Kumru Başer , Diyarbakır, BBC Türkçe
21/03/2013
Bugün göz kamaştırıcı geleneksel kıyafetleriyle sabah gün doğarken 05.00
sularında Newroz Parkı’na akmaya başladılar.
Yedide çıktığımda geç kaldığımı anlamıştım bile. Bayramını kutladığım taksici, “inşallah iyi
bir çağrı olur bugün” diyerek gündeme hakimiyetini gösterdi. Eşi ve çocuklarını
göndermiş, onun çalışması gerekiyor.
Tecrübeli onlarca meslektaşla aramızdaki tahminler ve tartışmalar sonucu
Newroz Parkı ve onu çevreleyen yeşil alanda toplananların sayısının 1 milyonu
aştığı kanısına vardık.
Diyarbakırın bu tarihi gününün odağında İmralı Cezaevindeki PKK lideri
Abdullah Öcalan’ın yolladığı mesaj vardı neresinden bakılırsa bakılsın.
Ama benim bu gündem hafızama nakşolan sözler, Öcalan’ın çağrı metninden
değil.
Eskiden beri duyduğum bir sloganı Newroz Parkı üzerine asılı bir pankartta
görünce bir an gözlerimi ayıramadım:
“Savaşta da barışta da seninleyiz ey serok.”
Saatler sonra konuşmacıları, çağrı metnini dinledikten, mitinge katılan
onca insanla konuştuktan sonra hala aklımda bu slogan var.
Bugün Öcalan’n mektubunun Kürtçe ve Türkçe olarak okunması sırasında, bütün
barikatları yıkarak gazetecilerin arasına giren Öcalan bayraklı gençlerin
gözlerinde sanki bu söz okunuyordu.
Sanki o çağrıda tam olarak ne dendiğini değil daha çok Öcalan’dan
gelmesinin sevincini yaşıyor gibiydiler.
Bir meslektaşım “hiç dinlemediler mesajı” dedi, ben ise ne denileceğini önceden biliyor ve
kabulleniyor gibiydiler diye düşündüm.
Kuşkusuz bunlar bütün Kürtleri temsil eden tasvirler değil.
Ama “gerilla rojbaş” marşıyla halay çeken, her miting dağılışında
Diyarbakır’ın yoksul arka sokaklarında polisle kovalamaca oynayan, BDP de dahil
hiç bir otorite tanımayan bu isyankar gençlerin bugün, “Bundan sonra mücadele
biçimleri fikir, ideoloji ve demokratik siyaset olacak” sözünü başka türlü
kabullenmesi mümkün olamazdı sanki.
Bu önemli, çünkü otuz yıldır devam eden bu savaşta ölen, yaralanan,
yıllarını hapislerde geçiren onbinler arasında en çok bu gençlerden vardı.
Bir sorunun en mağduru, yoksulun yoksulu, öfkelinin öfkelisi bu gençlerin bundan
sonra ne yapacağı önemli.
Bunlar bir zamanlar Abdullah Öcalan’ın “Onlar doğrudan bana bağlı” dediği
çocuklar. “Apo’nün küçük generalleri”
diye isim takılan çocuklar.
Mesaj kimlere gitti
Öcalan bazı bakımlardan beklendiği gibi bir mesaj verdi. Net mesajları
vardı.
Özellikle Kürtlere, bugünden itibaren yeni bir dönemin başladığını ve
silahlı Kürt güçlerinin Türkiye sınırları dışına çekileceğini açıklıkla ifade
etti.
Daha önce denenip bir kaç kez çöken
bir yöntem olan ateşkes yerine “silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesi”nin bir
ilk adım olarak seçilmiş olması anlamlıydı.
Buna karşılık Öcalan hükümete ve devletin kurumlarına bir şey demedi
mesajında. Ama demeyerek mesaj vermiş oldu.
Bu konuda sessiz kalarak adeta “sürece artık güvenebilirsiniz “diye iki
taraf adına kefil oluyor gibiydi.
Hükümetin, mesajını iletmesine izin vererek kendisine müzakere muhatabı
statüsü tanımasına bir yanıt da teşkil ediyordu.
Bir yandan da bu sessizlik , hükümete, “bundan sonra atılacak adımı nasıl
lanse edeceğini de sana bırakıyorum” denmiş hissi yarattı.
Öcalan daha sonra Türklere seslendi. “Kucaklaşma, hellaleşme zamanı” dedi.
Türklere, Ermenilere, Süryanilere, Araplara ve Orta Doğu’nun bütün
halklarına, özellikle de bu halkların ezilen mağdur olan kesimlerine,
işçilerine, ezilenlerine ittifak çağrısı yaptığını söyleyerek, kimlerle ittifak
yapmak istediğini ortaya koydu.
Çağrı yaptığı kesimlere, halkları, demokratik modernite diye tarif ettiği
daha iyi bir toplumsal örgütlenme modeli kurmaya davet ettiğini özellikle
vurguladı bunun ekmek su gibi bir ihtiyaç olduğunu söyleyerek, Kürt siyasi
hareketinin sadece Kürt sorunuyla değil, bütün bir coğrafyanın ve ezilenlerin
sorunlarına bağının süreceği mesajını verdi. .
Bu başka bir bakılırsa, Türkiye kamuoyunda, özellikle AKP iktidarı muhaliflerinden
bir kısmının, barış sürecine ilişkin kaygılarını gidermeye yönelik bir mesaj
olarak da düşünülebilir.
Öcalan’ın bu Kürt sorunu çözümü değil, neredeyse bir Orta Doğu barışı ve
demokratikleşmesi projesi gibi geniş kapsamlı mesajı Kürt siyasetinin,
Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın farklı kesimlerinden nasıl bir yanıt alacak bunu
önümüzdeki günlerde birlikte izleyeceğiz.
Son günlerde Diyarbakır sokaklarında yaptığım sohbetler, barış sürecine hem
büyük umutlar bağlandığını ama derinden derine büyük kaygılar da beslendiğini
gösteriyordu.
Öcalan’ın açıklamalarının bu duygularda bir değişiklik yaratıp
yaratamadığını bir kaç gün içinde yoklayabileceğiz.
Ama bugün bir süre maskeleriyle sahneyi de barışçı bir şekilde işgal ederek
kendi deklarasyonlarını yapan “Apo’nun çocukları”nın bu çağrıya yanıtının
olumlu olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün muhtemelen bu yüzden “süreç zarar görmesin” diye, Newroz alanından
dağılırken polise “Biji serok Apo” diye haykırmakla yetindiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder